Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özgür Özel, TBMM Grup Toplantısında yaptığı konuşmada, “Bugün çok önemli bir hocamız var aramızda. Baba ocağına gelen, katılan, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu ülkede çok önemli bilimsel faaliyetleri gerçekleştiren, tıbbı onkoloji ve hemotoloji alanındaki Türkiye’nin yetiştirdiği en önemli uzmanlardan biri. Önceki dönemlerde İYİ Parti’de Sağlık Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı olarak görev yapan, 2002 yılı TÜBİTAK Bilim Ödülü sahibi, 2014 yılı TBMM Onur Ödülü sahibi, 2020 yılı Aziz Sancar Bilim Ödülü sahibi. Tıp bilimine yön veren 100 bilim insanı listesinde gösterilen, bütün dünyanın saygı duyduğu, altı yıl boyunca TÜBA Kanser Çalışma Grubu Başkanlığını üstelenmiş,
Avrupa Kanser Federasyonu Konsey üyeliği yapmış, kıymetli bir bilim insanını, Haluk Koç hocamızın da kulaklarını çınlatarak, Sayın Tamer Demirer’i kürsüye davet ediyorum. Ailemiz güçlenmeye devam ediyor. CHP’nin çok kıymetli hekimleri ve sağlıkçıları ile birlikte hocamız sağlık politikalarımıza güç katacaklar. Hep birlikte halkın bütün sorunlarını çözmek için gayret edeceğiz. Burada sembolik bir rozet takmak yerine üniversitelerinden buraya gelen 100’e yakın arkadaşımızı yukarıda odama bekliyorum. Günün ilk konukları olarak gençleri” ifadesini kullandı. Özel, şunları kaydetti:
“KARDEŞ AZERBAYCAN’IN CUMHURİYET BAYRAMI’NI KUTLUYORUM”
“28 Mayıs 1918’de bağımsızlığına kavuşan kardeş Azerbaycan’ın Cumhuriyet Bayramı’nı kutluyorum. Kuruluşunun 106’ıncı yılını kutlayan Azerbaycan’ın sevinci bizim sevincimiz, üzüntüsü bizim üzüntümüzdür. Azerbaycan’daki tüm vatandaşlarımıza, tüm soydaşlarımıza ve Azerbaycan’da yaşayan herkese ve Türkiye’de yaşayan kökü Azerbaycan’da olan herkese bir kez daha Cumhuriyet Bayramınız kutlu olsun diyorum. Ata’mızdan miras dış politikamızı dünyanın dört bir yerinde geliştirmekte olduğumuz iyi dış ilişkilerimizle savunmaya devam edeceğiz. Yurtta barış, dünyada barış diyoruz.
Türkiye’de ana muhalefet partisiyiz. Yapılacak ilk seçimlere kadar ama yurtdışında Türkiye’nin partisiyiz. Daha da önemlisi gelecekte Türkiye’yi yönetecek iktidar partisiyiz. 17 Nisan’da Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinde yaptığım konuşmamda, Azerbaycan ile konsey arasındaki gerilime ve Azerbaycan’ın uğradığı haksızlığı dile getirmiş ve bu konuda üzerimize düşeni yapmak istemiştik. Elbette konseyin bütün değerleri konseyin kurucu ülkesi olan Türkiye’nin kurucu partisi CHP’nin ortak değerleridir. Her iki taraf açısından öğretici bir süreç.
Azerbaycan’ın konseyden çıkmasıyla sonuçlanmıştır. Azerbaycan’ın konseyde bulunması, konsey denetiminde olması, konsey kurullarında temsil ediliyor olmasını son derece önemsiyoruz. Buradan bir kez daha dost ve kardeş Azerbaycan’ın Avrupa Konseyinde yeniden temsili için CHP olarak üzerimize düşeni yapmak için her iki tarafa da bir kez daha sesleniyoruz ve bunu önemle bekliyoruz.”
“TÜM DÜNYA ÜLKELERİNİ FİLİSTİN’İ TANIMAYA DAVET EDİYORUM”
“Yurt içinde ve uluslararası arenada, ısrarla savunduğumuz bir diğer konu Filistin meselesidir. 7 Ekim’den bu yana İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları çoğu kadın ve çocuk 36 binin üzerinde insanın hayatını kaybetmesine sebebiyet verdi. Uluslararası Adalet Divanı’nın saldırıları durdurma kararına rağmen Refah bölgesinde masum sivillerin bulunduğu çadır kampı bombalandı, 40 Gazzeli hayatını kaybetti. İsrail devletinin katliamını kınıyorum. Tüm dünya ülkelerini Filistin’i tanımaya davet ediyorum.
Daha önce 119 siyasi akrabamıza yazmış olduğumuz mektupla ülkelerinde iktidarda olan 24 başbakan ve cumhurbaşkanına yaptığımız çağrıyla Filistin’i tanımalarını beklediğimizi ifade etmiştim. Bugün ikisi siyasi akrabalarımız tarafından yönetilen Norveç ve İspanya’nın, ayrıca İrlanda’nın Filistin’i tanıyacaklarını biliyor olmak, bugün o kararların ülkelerince ilan edileceğini biliyor olmaktan büyük bir memnuniyet duyuyor, başta Sosyalist Enternasyonal’de yardımcılığı görevini de üstlendiğim İspanya Başbakanı, çok kıymetli dostum Sanchez olmak üzere üç ülkenin de yöneticilerine yürekten teşekkür ediyorum.”
“SREBRENİTSA KATLİAMININ YIL DÖNÜMÜNÜ KANUN YOLUYLA ANMA GÜNÜ İLAN ETMEK ÜZERE BURADAN DAVETTE BULUNUYORUM”
“Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun geçtiğimiz haftaki toplantısında, 11 Temmuz 1995’te Srebrenitsa’da yaşanan vahşet soykırım olarak nitelendi. 11 Temmuz soykırımını anma gönü olarak belirlendi. Bu kararı memnuniyetle karşıladım. Genel Başkan seçildikten sonra ilk ziyaretimi Kıbrıs’a ardından Saraybosna’ya gerçekleştirmiştim. Aliya İzzetbegoviç’in mezarının başında, onun ‘Unutulan katliamlar tekrarlanır’ sözünü hatırlatmıştım. Oradan hem Filistin için, hem Ukrayna’da yaşananlar için bütün dünyaya barış çağrımızı tekrar etmiştik. Birleşmiş Milletler’in bu kararı kıymetlidir.
Çok değerli üç grup başkanvekilimiz Merkez Yönetim Kurulu’nda alınan karar gereğince planladılar, bugün Meclis’te grubu bulunan siyasi partilerin grup başkanvekillerini ziyaret ettiler. Dün hazırlayıp Meclis Başkanlığı’na sunduğumuz kanun teklifi, 11 Temmuz gününün Srebrenitsa soykırımını anma günü olarak Türkiye’de belirlenmesine yöneliktir. Bu konuda tüm siyasi partileri, ilk adımı atan ülke olmak ve Srebrenitsa katliamının yıl dönümünü kanun yoluyla anma günü ilan etmek üzere buradan davette bulunuyorum.
Ayrıca kıymetli grup başkanvekillerimiz geçtiğimiz haftalarda Meclis’te İçişleri Bakanlığı’ndan sorumlu gölge bakanımız Sayın Murat Bakan’ın bir araştırma önergesi sırasında, AKP grup başkanvekili Sayın Özlem Zengin’in ‘Bunu burada reddediyoruz ama müzakere edersek, gruplar görüşürse, polis intiharlarının araştırılmasına komisyon kurarız’ yaklaşımını önemsedik. Bugün grup başkanvekillerimizi bunu başta AKP tüm gruplara hatırlattılar. Hem polis intiharlarının araştırılması komisyonunu, hem kanun teklifimizin, Srebrenitsa ile ilgili, bu hafta içinde hızlı şekilde komisyonda ve Genel Kurul’da gündeme alınmasını ümit ediyoruz.”
“GEZİ, TÜRKİYE’NİN BİRBİRİNİ EN ÇOK SEVEN AİLESİDİR”
“Bugün önemli bir tarihin yıl dönümü. Tarihimizin en geniş katılımlı, en barışçıl gösterilerinden bir tanesi Gezi Parkı’nda ağaç katliamı yapılarak, Topçu Kışlası yapılmasına karşı çıkanların bir araya gelmeleri ile başlayan, toplumsal duyarlılık, çevrenin korunması, yaşam biçimine yapılan müdahalelere itiraz, toplumsal gösteri ve protesto hakkının kullanılmasına yönelik Gezi Parkı eylemlerinin 11’inci yıl dönümündeyiz.
Buradan Gezi’yi selamlıyorum. Türkiye’nin neredeyse tüm illerinde düzenlenen gösteriler siyasi iktidarın orantısız güç kullanmasıyla fevkalade kötü sonuçlar doğurmuş, Mehmet Ayvalıtaş, Abdullah Cömert, Mustafa Sarı, İrfan Tuna, Ethem Sarısülük, Selim Önder, Zeynep Eryaşar, Ali İsmail Korkmaz, Berkin Elvan, Mehmet İstif, Ahmet Atakan maalesef yaşamlarını yitirdiler. Hepsinin hatıraları önünde saygı ile eğiliyoruz. Aileleri ailemizdir. Gezi, Türkiye’nin birbirini en çok seven ailesidir.
O günlerde kısa mesafeli biber gazı atışları, tazyikli su ve plastik mermi kullanımıyla 91 kişi kafa travması geçirmiş, 10 kişi gözünü kaybetmiş, çok sayıda, binlerce yaralı hastanelerde tedavi altına alınmıştır. Ancak 11 yılın sonunda bugün o protestoları organize ettikleri, bunun bir darbe girişimi olduğu iddiasıyla, değerli kardeşimiz, partilimiz, evladımız Tayfun Kahraman, Can Atalay, Çiğdem Mater, Mine Özerden, Osman Kavala tutuklu durumdadır.”
“ARKADAŞLARIMIZIN İÇERİDE TUTULMASI ANAYASA İHLALİDİR”
“Geçtiğimiz günlerde Sayın Erdoğan ve Sayın Bahçeli ile görüşmelerimde de ısrarla bunun Türkiye’de iç hukuk marifetiyle ve hızla çözülmesinin önemini ifade ettim. Birincisi büyük bir hak ihlali vardır. Alınan Avrupa İnsan Mahkemesi kararlarına, Anayasa Mahkemesi kararlarına rağmen arkadaşlarımızın içeride tutulması, Anayasa ihlalidir. Hukuk devletinin askıya alınmasıdır.
Büyük bir haksızlıktır. Kendilerine zulümdür. Ailelerine yaşatılan büyük bir travmadır. Bu süreçte Sayın Erdoğan’a iletilmek, arz edilmek üzere ilettiğimiz dosyada da bir örneği bulunan bir belgeyi buradan sizlerle paylaşmak isterim. Taksim Dayanışması hem Sayın Arınç hem Erdoğan ile görüştüğünde, görüşmeyi kamuoyu ile paylaştılar. O görüşmede Taksim Dayanışması ‘Erdoğan Türkiye’ye gelmesin, hükümet istifa etsin, ülkeyi Gezi yönetsin’ demedi. Deseydi darbe olurdu. Ama ne dedi, ‘Gezi Parkındaki ağaçlar kesilmesin, Taksim’e Topçu Kışlası yapılmasın, AKM yıkılmasın, yerine AVM yapılmasın, şiddetli eylemleri bastırarak arkadaşlarımızı öldüren emniyet müdürleri, İstanbul, Ankara, Hatay emniyet müdürleri görevden alınsın.
Gaz bombası silah gibi kullanılmasın. Taksim ve Kızılay 1 Mayıs’ta açık olsun. İfade özgürlüğünün önündeki engeller kaldırılsın’. Bu yedi talep iletildi. Yedi talep. Bu yedi talep iletildiğinde bütün Türkiye talepleri duydu. Taksim Gezi Parkı’na MHP’nin Meclis Başkanvekili Celal Adan başkanlığında, İstanbul il başkanının, milletvekillerinin bulunduğu heyet gittiler ve açıklama yaptılar. Sayın Bahçeli, Gezi’ye hassasiyet, toplumun hassasiyetleri, Erdoğan’a bu hassasiyetleri gözetmeyen diktatörlük sevdalısı dedi. Şimdi bugün ikisi birden dönüp, Gezi’ye darbe girişimi diyerek, olan olaylardan sonra her biri en az iki, bazısı üç kez beraat eden arkadaşlarımız içeride tutulmaktadır. Bakın Erdoğan’a, ifade ettiğim husus. Tayfun Kahraman.
Çıkışta açıklama yapıyor, Erdoğan ile görüştükten sonra. Sayın Başbakan ve heyete, heyette yer alan ilgili bakanlara, bizleri davet ettikleri için teşekkür ediyoruz diye başlıyor. Yargı sürecinin sonucunu bekleyeceklerini, ardından halk oylamasına gitmek istediklerini bize ilettiler. Sayın Başbakan oylama sonucunda park olarak kalması tercih edilirse, vatandaşlarımızın İstanbulluların bu alanı park alanı olarak kalması tercihlerine saygı duyacağını ifade etti. Son cümle. Başbakanımızın, Başbakan dahi dememiş. ‘Başbakanımızın tarafımıza yapılan açıklamalarını ülkemizin tüm kamuoyunun, Gezi sakinlerinin takdirlerine bırakıyoruz. Buradan çıkan pozitif yönlü yaklaşımı değerlendirmelerini bekliyoruz’ diyor. Tayfun Kahraman, ne sözde bir darbenin, ne Gezi’deki şiddetin, Tayfun Kahraman, çevre hassasiyetinin ve çatışma olmadan bu eylemin bitmesinin aracısıdır. Tayfun Kahraman, Can Atalay, Çiğdem Mater, Mine Özerden, Osman Kavala, her birisi orada, her birimizin yerine tutulmaktadır. Bu esaret son bulmalıdır.”
“İLİÇ’TE ASLİ SORUMLU, BU DÜZENİ KURAN VE YÖNETENLERDİR”
“13 Şubat günü Erzincan’ın İliç ilçesinde, Çöpler Altın Madeninde depolanan toprak yığının heyelana dönüşmesi sonucunda 9 vatandaşımız kayboldu. Dördü bulundu. Beşinin cenazelerine ulaşmak için çabalar sürüyor. Faciaya ilişkin hazırlanan soruşturma dosyasına sunulan 250 sayfalık yeni bilirkişi raporunu dikkatle inceledik. Yerel seçimlerin önemli aktörü ve önemli tartışma konusu artık tamamen açığa kavuştu. Şüpheler ortadan kalktı. Bilirkişi raporu. 7 Ekim 2021 tarihli Çevresel Etki Değerlendirme olumlu kararını veren yetkililerin asli kusurlu olduğuna hükmediyor. ÇED olumlu kararı verilmesini uygun bulan Murat Kurum’un o süreçte iddiası şuydu. ‘Benim belgelerde imzam yok’. Oysa o imza bulundu. O belge bulundu. Bakın bu 7 Ekim 2021 tarihli, 6421 kayıt sıra numaralı ÇED olumlu kararı veren yetkililerin asli kusurlu olduğuna karar vermişler.
Asli kusurlu. Altta imzalar. Burada 7 Ekim 2021 tarihli ÇED olumlu raporunun verilmesine sebep olanlar diyor. Bir gün önce. 6 Ekim 2021. Makamınızca uygun görülmesi halinde söz konusu projeye ait ÇED olumlu kararının verilmesi hususunu takdir ve tensiplerinize arz ederim. Mehrali Ecer, ÇED İzin ve Denetim Genel Müdürü. İmza. Altta. Olur. Murat Kurum. İmza. Buyurun. Bu talep, altında bakanın oluru, bir gün sonra ÇED raporu veriliyor. Facia yaşanıyor ve bu faciadan bilirkişi ÇED raporunu kim verdirdiyse o sorumlu diyor.
Çünkü işletme aşamasında, proje tasarım kriterlerinin yetersizliği, uyarı sistemlerinin yetersizliği, çatlakların uyarı vermesi sonrası olayın etkin yönetilmediği, heyelan riskine karşı acil eylem planı olmadığı, topraktaki siyanür parametresinin ÇED standartları üzerinde olduğu, 13 Şubat 2024 sabah 10.00 itibari ile sahadaki personelin alandan uzaklaştırılmamış olmasının asli kusur olduğu görülmektedir diyor. Sorumlulara, sadece 16 milyon lira ceza kesen, sonra bu şirketin 225 milyon vergi cezasını affedenlere söylüyorum. Bilirkişi asli sorumlu şudur diyor ya. Asli sorumlu bu düzendir. Bu düzenden beslenenlerdir. Bu düzeni kuran ve yönetenlerdir.”
“ÜLKEYİ YÖNETENLERİ ESNAFIN SESİNİ DUYMAYA DAVET EDİYORUM”
“Biz bir arada oldukça, enerjimiz, gücümüz, özgüvenimiz yerinde oldukça tüm toplum CHP’ye dönüyor. Bizlerden bir şeyler bekliyor. Geçen hafta esnaf kefalet kredilerinin, yüzde 7,5 ile kullanılan kredinin 17’ye, 12 ile kullanılan kredinin 24’e çıktığını burada anlatmıştım. Savunma, ‘Faizler arttı, biz de artırdık’ diyor Halk Bankası. Oysa Halk Bankası yüzde 7,5 ile patronlara, zenginlere, üreticilere verdiği krediyi, üretimde, ihracatta kullanıyor mu diye denetlemeden, makine alıyor mu diye denetlemeden, bavul bavul paraları verdiler. O paralarla yat alanlar. O paralarla lüks araçlar alanlar. Villa alanlar.
Parayı oradan alıp yan şubede yüksek faize yatıranlar ortada. Onlar yüzde 7,5 ile ödemeye devam ediyor. Pandemiden çıkmış, perişan olmuş esnafa faizler ve taksitler arttı diyorlar. Odam, esnaf odalarından gelen tomar tomar talep yazıları ile dolu. Buradan Halk Bankası’nı, Esnaf Kefalet Kooperatifleri’nin AKP milletvekili genel başkanını, esnaf kefaletini ve ülkeyi yönetenleri bu eşitsizliği bitirmeye, esnafın sesini duymaya, yakasından düşmeye davet ediyorum.”
“KUR KORUMALI MEVDUATI KİM ÇIKARDIYSA, KUL HAKKINI YİYEN DE ONLARDIR”
“Hazine Bakanlığı ülkede durum buyken, çıkmış vergi kaçıranlar için ihbar hattı kurmuş. Whatsapp’tan yazın diyor. Vergi kaçıranı bulursanız. Yahu gerçekten insanda birazcık utanma olur, birazcık çekinme olur. Vergi kaçıranı görmek için gariban vatandaşın Whatsapp bildirimine mi ihtiyacın var senin? Söyleyeyim, danışman arkadaşlar yazın Whatsapp’tan okusun Sayın Bakan. Buradan söylüyorum. Sadece bir yılda, servet sahiplerinin 660 milyar liralık vergisini Plan ve Bütçe Komisyonunda kim affettiyse vergi kaçırtan da vergi kaçıran da odur.
Sayın Erdoğan dünyadaki servet eşitsizliğinin en yüksek seviyeye çıktığını, fakirden zengine servet transferi yaşandığını ifade etmiş. O zaman bunu Whatsapp’a yazmayın buradan memleketteki herkesin vicdanına söyleyeyim. Tarihe ne yazdıklarını hatırlatayım. Geçtiğimiz sene tam 1,2 trilyon lira, milyon lira değil, milyar lira değil, trilyon lira… Param var. Dolar alacağım. Aman alma, dolar yükselmesin. Ne yapayım? Faize koy. Az gelirse. Az gelirse farkı biz öderiz. Faizi ayrı alırsın, kur farkını ayrı alırsın. Koy paranı buraya, kur garantisi benden. Çıkarsa farkı ödeyeceğiz. Nereden ödeyeceksin, garibanların cebinden ödeyeceğim. Esnaftan, memurdan, çiftçiden, yoksuldan, emekçiden, Hazineden ödeyeceğim dediler, 1,2 trilyon, tam da Erdoğan’ın dediği gibi fakirden alındı, zenginlere verildi. Dünya tarihinin en büyük yoksuldan zengine fon transferi yapan, Kur Korumalı Mevduatını kim çıkardıysa, kul hakkını yiyen de onlardır arkadaşlar.”
“15 LİRALIK BUĞDAY TABAN FİYATI AÇIKLAMASINI HAYKIRIYORUZ”
“Bir diğer haklı beklenti. Buğday üreticisi zorda. Geçen seneden dünya kadar 7 milyon ton depoda buğday var. 5 milyon tonun hala toprak altında depolandığını biliyoruz. Üretici maliyetleri açıklandı. Buğdayın kilosu 11 liraya, tonu 11 bin liraya mal oluyor. Toprak Mahsulleri Ofisi hala fiyat açıklamadı. Ama üreticinin yakasında ilaç satan, gübre satan, bakandan faizle ona borç veren parayı istiyor.
Fiyat olmadığı için serbest piyasada 9 liradan buğday satılıyor. Zararına. Oysa buğdayın sırf enflasyonu hesaplasanız, 15 lira olması lazım bugün. Bakın 2018’de 14 Mayıs’ta açıklamış. 2019, 2 Mayıs. 2020, 4 Mayıs. 2021, 17 Mayıs. Ama geçen sene bir kötü örnek. Bu sene mayısın sonu geldi, buğday fiyatı açıklanmıyor. Üretici zararına satıyor. Buradan acilen Toprak Mahsulleri Ofisi’nin en az 15 liralık buğday taban fiyatı açıklamasını haykırıyoruz. Ekmeğini topraktan, alnının terini toprağa damlatıp, oradan bereket fışkırtan hepimizi doyuran, buğday üreticilerini de saygı ile selamlıyoruz.”
“CANLARI KATLETMEYİ ÖYLE MASUMLAŞTIRMAYIN”
“İki sıcak konu ile bitirelim. Bir tanesi Türkiye’de en çok konuşulan konu, canlarımızın, sokak köpeklerinin yaşamlarını tehdit eden kanun çalışmasıyla ilgili endişeler, tartışmalar. CHP olarak tutumumuz, tavrımız nettir. Türkiye’de bir başıboş sokak köpekleri sorunu vardır. Bu sorun özellikle, sabahleyin erken saatlerde, okula yayan gitmek zorunda olan çocukların, gençlerin. Bu sorun servise gitmek isteyen emekçilerin. Sabah erken saatte camiye giden yaşlıların güvenlik sorunu haline dönüşmüştür. Bu sorun elbette çözülmelidir. Ancak bu sorunun çözümü noktasına gelince, ekonomiyi bahane ederek, canları katletmeyi öyle masumlaştırmayın. Uyumak deyince soruyor Bahçeli. ‘Güneşin altında hepsi uyuyor.
Ne kadar uyuyacaklar’ diyor. Katletmek, öldürmek niyetinde olanlara sesleniyoruz. Hepimiz burada bu milletin oyları ile geldik, görev yapıyoruz. 2020 yılında da bu sorun vardı. 2020 yılında tüm partiler oturduk, çalıştık ve elimizdeki hayvan haklarının korunması, hayvanlara eziyet ve kötü muamelenin önlenmesine yönelik komisyon çalışması yapıldı. Bu kitabın içinde popülasyonun düşürülmesi için sayının azaltılması için ne uyutma, ne itlaf, ne öldürme, ne böyle canice bir öneri yok. Bunun altında AKP’nin de MHP’nin de imzası var.
Burada ortaklaştığımız metnin 101’inci sayfasında hayvan hakları fonunun kurulması var. Diyor ki, yerel yönetimlerin parası yetmez. Gönüllülerin parası yetmez. Bir hayvan hakları fonu kuralım. Buraya vergilerden küçük kesintiler. At yarışından, milli piyangodan, spor totodan küçük kesintiler, bağışlar, bunun ihtiyacını fazlasıyla karşılar. Gelin diyor, kapsamlı, etkili kısırlaştırma. Yeni bakım evler inşa edelim. Diyor ki bu sorun şu hızla çözülür. 2020’den bugüne bu ülkeyi yönetenler bu konuda parmaklarını kıpırdatmadılar. Şimdi tasarruf genelgesi var. Belediyeler, il müdürlükleri para harcamasın. Ne yapalım? Toplayalım, öldürelim. Böyle bir yaklaşımın zaten sonuç vermesi de imkânsız.”
“CANİLİĞE, CİNAYETE PRİM VERMEDEN BU SORUNU HEP BERABER ÇÖZECEĞİZ”
“Açık söyleyeyim. 1389 il ve ilçe, büyükşehir belediyesinden 290’ında geçici bakım evi var. Geri kalanında yok. İnsanların köpeklerle en çok çatışma, en çok sorun yaşadıkları, köpeklerin insanları en çok tehdit ettiği alanlar, zaten buraları. Orada hiç kısırlaştırma yok. Birisi alıp özel veterinere götürmediyse. Bir de oralara diğer yerlerden süpürülen hayvanlar var. Peki, öneriniz ne? 30 gün alacağız.
Geçici bakım evinde tutacağız. Sahiplenen olmazsa öldüreceğiz. Yahu kısırlaştırma dediğinde, 10 gün bakım evinde kalıyor. Yani diyorsun ki bütün köpekleri koyacak bakım evi yapacağım. Evet. Kapasitesini de ihtiyacın üç katı yapacağım. Çünkü 10 gün kısırlaştırmada kalan hayvan burada 30 gün kalacak. Üç kat kapasite lazım. Ondan sonra sahiplenmesini takip edeceğim. Bürokrasisi filan. Sonra alınmadıysa, öldüreceğim. Bir eczacı olarak o ötanazi ilacının maliyetini biliyorum. İnanılmaz yüksek. Acı çekmeden uyutacağım diyor. Öldüreceğiz diyor.
Bunu yapmanın maliyeti kısırlaştırmadan pahalı. Şimdi eğri oturup doğru konuşalım. Maliyet bahane edip önerdiğiniz sistem eğer bu hayvanları 30 gün, eskinin, hepimizin utancı, Hayırsız Ada gibi, 30 gün yem vermeyip, yemek vermeyip, bağırış, çağırış birbirlerini parçalatmayacaksınız, maliyet üç kata çıkıyor. Eğer ötanazi ilacı yerine çamaşır suyu enjekte edip altı saat bağırta bağırta öldürtmeyecekseniz, maliyet iki katına çıkıyor. Toplam altı kat maliyet var. Kimse kimseyi kandırmasın. Burada bir anlayış, bir tutum ve bir bilgisizlik yoksa inanılmaz vicdansızlık var. Oysa geçmişimizle övünüyoruz. Yüz yıllar önce Avrupa’dan gelen seyyahlar Anadolu için ne yazdı? Bir köpeği incitmeyen insanlardan, kendi azığını sokak hayvanı ile paylaşan Anadolu insanın ferasetinden bahsettiklerini ya da Evliya Çelebi’nin anlattıklarını övüne övüne anlatanlar hayvan hakları günlerinde, şimdi maliyeti bahane ediyorlarsa, Hayırsız Ada rezaletine niyetleniyor olabilirler.
O yüzden buradan bütün paydaşlara sesleniyorum. Feda edilecek bir tek canımız yoktur ancak mutlaka, barınak sayılarını artırmak, kısırlaştırma kampanyası başlatmak durumundayız. Hayvan hakları gönüllülerine, derneklerine, burada sorun yokmuş gibi davranamayız. Hepimiz biliyoruz. Bu sorun vardır. Maalesef bu sorun sınıfsaldır. Bu sorun güvenlikli sitelerin bahçesinde, aracını çocuğuna evinin önünden bindirip okula bırakanların mahallesinde yoktur. O yüzden sorunu göreceğiz. Caniliğe, cinayete prim vermeden hep beraber çözeceğiz. Ben CHP’nin Genel Başkanı olarak elimi taşın altına koymaya hazırım. Elimizi uzatıyoruz.”
“EMEKLİLER KENDİLERİNİ ÖNEMSEMEYENLERİ, SİYASETİ ONLAR İÇİN YAPMAYANLARI 31 MART GÜNÜ SANDIĞA GÖMDÜLER”
“Geçen Pazar burada Türkiye kamuoyu bugünlerde iade-i ziyaret konuşuyor ya. İade-i ziyaret hakkında bilgi vereyim. Geçen pazar 81 ilde yaptığımız ziyaretlerden sonra 105 mitingde yaptığımız ziyaretlerden, konuşmalardan sonra iade-i ziyarete geldiler. 100 bin kişi. 98 bin 600 kişi buradaydılar. 19 Ocak’ta yola çıktık CHP Genel Merkezi’nde. Enflasyon ENAG’a göre yüzde 124. TÜİK’e göre yüzde 68. En düşük emekli maaşına yüzde 33 zam yaptılar. Ezdirmiyoruz dedikleri emekliyi 1,5 asgari ücretten, bugünkü para ile 26 bin liradan alıp, 20 yılın sonunda 10 bin liraya mahkûm ettiler. 22 yıl önce Ecevit’in emekliye verdiği son, en düşük emekli maaşı 8 altın alıyorken, bu ay verilen emekli maaşı 2,5 altın aldı. 5,5 altını, 5,5 çeyrek altını hiç ettiler. Ben 105 miting meydanında, otobüs üstünden, sahneden, yağmur altında, ayazda, güneş altında, emeklilere seslendim. Gelin bize katılın. Mücadele edin. Sesinizi duyacağız.
Sesinizi duyuracağız. Geldiler. Her gün geldiler. Daha kalabalık geldiler. Son mitinglerde, yüzde 70’lere varırcasına mitingimizi emekli mitingine dönüştürdüler. Haklarını hem meydanda, hem sandıkta aradılar. Kendilerini duymayanı, kendilerini önemsemeyeni, siyaseti onlar için yapmayanları, bu memleketi bugünlere getirenlere vefasızlık edenleri gittiler, 31 Mart günü sandığa gömdüler. Güya bu yıl emekli yılıydı. Müjde veriyorlar. PTT kargoyu ucuza yollayacaksın. KYK yurtlarını açacağız. Öğrenciler yokken tatil yöresinde KYK yurdunda kalacaksın. 65 bin kapasite var oralarda. 250 emekliden biri kalır kalırsa. İş bilmezliğe bak ki yine bir sağlıkçı olarak söylüyorum. 10 ay, 11 ay, 18-25 yaş arası gencin bir arada yaşadığı, havalandırması iki kişilik odaları, sekiz kişi yapmışken, 11 ay orada bulunan o mikrobik flora, en sonda kalan. Neden kapanıyor? Neden ara veriyoruz eğitime? Oralar boyanacak.
Temizlenecek. Dezenfekte olacak. 20 yaşında genci hasta etmeyen virüs 70 yaşında amcayı öldürür. 18 yaşında genci hasta etmeyen bakteri yeni bir pandemi yaratır. O yüzden niye pandemide belli bir yaşın üstü, belli bir yaşın altı evde tutuldu sanıyorsunuz. Bu yüzden böyle saçmalıkları kenara bırakın. Ama biz söz vermiştik. Önce dedik, sizi duyacağız. Sandıkta sarı kartı gösterin, arkanızda değil icabında önünüzde olacağız. Sayın Erdoğan ile konuştum. Sayın Bahçeli kendi de söylemişti. Birlikte hareket edelim dedik. Ama kimsenin adım atmaya, bu sesi duymaya niyeti yok. O zaman sözümüzü tuttuk. Ankara’ya davette bulunduk. 81 ilden Ankara’ya geldiler. Ankara’daki emeklilerle birlikte kol kola, omuz omuza yürüdüler.
Tandoğan’ı tıka basa doldurdular. Bütün basın izledi. Haykırdılar. Evet, o kadar beklemiyorduk. O meydanda CHP örgütü yoktu. O meydanda hepsi ileri yaşlarına gelmiş, herkes aralarında gezdi ve gördü. Kayıtlar ortada. Yoksullukları yüzlerinden akan. Yoksullukları kıyafetlerinden belli. Onurları kırılmış ama teslim olmamış 100 bin kişi vardı. 100 bin emekliye, bu ülkeyi bugünlere getirenlere selam olsun. Yanınızdayız. Arkanızdayız. Siz hakkınızı alana kadar biz durmayacağız. Kendimizden emin, başardığımızın farkında, moralimiz yüksek, birinci parti olmanın sorumluluğu ile hep birlikte yürüyoruz. Dün emeklilerle birlikteydik, orada bırakmadık. Onların sesini duymazlarsa emeklilerle birlikte bu meseleyi her platformda, her tür eylemle gündemde tutmaya, onların hakkını söke söke almaya devam edeceğiz.”
“TÜM RİZELİLERİ RİZE’DEKİ ÇAY İTTİFAKINA DAVET EDİYORUM”
“Geçen Pazar Tandoğan’daydık. Bu Pazar başka bir yerde sesi duyacağız. Bu Pazar Rize’ye gidiyoruz. Çay üreticisinin bıçağı kemiğe dayandı. Onları duyuyoruz. Önümüzdeki Pazar mağdur edilen, hakkı yenilen çay üreticileri ve emekçileri için Rize’de olacağız. Rize’nin yiğit, mert insanları ile milli servetimiz, milli değerimiz çayı ve çaycının haklarını konuşacağız. Çay-Kur işçisine kadro isteyeceğiz. Hakkaniyetli bir taban fiyat için mücadeleye destek vereceğiz. Saat 13.30’da 2 Haziran Pazar günü Rize Cumhuriyet Meydanı’nda olacağız. Türkiye ittifakı olarak.
Türkiye’nin sosyal demokratları, muhafazakar demokratları, milliyetçi demokratları, Kürt demokratları, Laz demokratları, Çerkes demokratları, bütün demokratları büyük mücadeleye destek vereceğiz. Tüm Rizelileri, hangi partiden olursa olsun, nasıl 31 Mart’ta başardık, hep birlikte başardık, şimdi tüm Rizelileri. AKP’lisini de MHP’lisini de İYİ Partilisini de CHP’lisini de. Hangi görüşten olursa olsun. Tüm Rizelileri bu kez Rize’deki çay ittifakına davet ediyorum. Hep birlikte başaracağız. Sesinizi duymayanlara duyuracağız. Değerli belediye başkanlarım geldiniz, bugün toplantınızı yaptınız. Gidiyorsunuz. Gittiğiniz yerlere selam söyleyin.
Unutmayın ki anahtar cebinizdedir. O anahtarın kıymetini bilin. Cumhuriyet’in ikinci yüzyılının ilk seçiminde ilçenizde, beldenizde, ilinizde görevi, yetkiyi, anahtarı aldınız. O anahtar ilinizin belediyesinin anahtarı değildir. O anahtar ilinizin altın anahtarı değildir. O anahtar siyaset kalesinin, başarı kapısını açıp Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisini iktidar yapacak, zulmü, yoksulluğu bitirecek, demokrasiyi getirecek, Türkiye’yi Avrupa Birliği’ne taşıyacak, muhasır medeniyeti yakalayıp geçecek CHP iktidarının anahtarıdır. İyi bakın, kıymetini bilin.”
İZMİR (UHA) - HÜSEYİN ERGÜN
SON YAZILAR